Ben mi çok büyüdüm, o mu hala çok küçük?
- psksevgikilinc
- 21 Tem
- 1 dakikada okunur

Çocukluğum vardı, ama sanki çok uzaklarda, başka bir evrende kaldı. Yetişkin olunca, o saf ve masum halimizi unutuyor muyuz gerçekten? Ya da unuttuğumuzu sanıyoruz da aslında bastırıyoruz?
Bir çocuk dünyaya getirmekle birlikte, kendi içimde bir mesafe daha derinleşti sanki. Ben çok büyüdüm; peki, benim bebeğim neden hâlâ bu kadar küçük? Neden zaman onun için bu kadar yavaş ilerliyor? Büyümek, ne zamandan beri bu kadar uzun, bu kadar karmaşık ve zor bir yolculuk oldu? Benim büyümem de böyle miydi? Anımsamakta zorlandığım çocukluğum ne zaman bitti?
Bazen düşünüyorum da; bittiği yerde, hemen karşımdaki küçücük bedenle başlayan yepyeni bir çocukluk var. Ona büyümeyi öğretiyorum, besliyorum, ona eşlik ediyorum, oynuyorum, şefkatle sarılıyorum… Ama bazen yetmiyor. Yetmediğini hissediyorum.
İçimde bir yerde, o çocukla ben arasında görünmez bir uçurum var gibi. Onun küçük kalması bana büyümüşlüğümü hatırlatıyor. Büyümek, sadece fiziksel bir değişim değilmiş; zamanla gelen sorumluluklar, korkular, endişeler, beklentiler… Bunlar ağırlaştırıyormuş insanı.
Ebeveynlik, bu büyümeyi yeniden sorgulatan bir yolculuk aslında. Kendimle yüzleşiyorum, kendi çocukluğumla, eksiklerimle, korkularımla. Ve fark ediyorum ki büyümek, bazen unutmak demek değil; bir yerlerde o küçük çocuğu hala yaşatabilmek, onun ihtiyaçlarına kulak verebilmekmiş.
Belki de ben büyürken, o küçük kalması gereken bir parça var içimizde. Onu büyütmekle, aynı zamanda ona alan açmak, onun sesine kulak vermek gerekiyor. O yüzden “Ben mi çok büyüdüm?” sorusu aslında “Ben hala o küçük çocuğa ne kadar dokunabiliyorum?” sorusuna dönüşüyor.
Ve en sonunda, büyümek ne kadar uzun ve zor bir yolculuksa, o yolculukta yanımda küçük bir hayatın varlığı bana hem güç veriyor hem de bazen ne kadar kırılgan olduğumu hatırlatıyor.
Evet, belki çok büyüdüm. Ama büyürken öğrendiğim en değerli şey; küçük kalabilmek, o küçükle beraber yürüyebilmekmiş.




